Kadim bir mesele: Kendini tanımak – bilmek ya da kişisel farkındalık

Paylaş:

İnsanoğlunu düşünsel olarak en fazla meşgul etmiş konuların başında gelir kendini tanımak. Zaman içinde kişisel farkındalık, kendini bilmek, nefsini bilmek, kendini keşfetmek, özdenetim gibi ifadelerle anlatılsa da genel ifade “KENDİNİ TANIMAK”tır. 

İlk düşünürlerden ve bilimin öncüsü olarak kabul edilen Thales, “Dünyanın en zor şeyi insanın kendini tanıması-bilmesidir” der. Kimi düşünürlere göre mutluluğun ilk kanunu, kimine göre bilgeliğin başlangıcı, kimine göre ise evrenin sırrı olarak tanımlanmıştır.  Elbette hepsi çok kıymetli düşünürler ve çok kıymetli ifadeler. Fakat insan sadece, “Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır” diyen Yunus Emre’ye ve kaleme aldığı eserleriyle edebiyatımızda ve düşünce dünyamızda çok önemli bir yere sahip olan yazar, çevirmen ve mütefekkir Cemil Meriç’in “Kendini tanımak marifetlerin marifeti” sözüne kulak verilse, konunun öneminin kavranması için yetecektir kanaatindeyim. İnovatif-yenilikçi düşüncenin büyülü kelimelerinden biridir “tanımak” kelimesi, birçok kapıyı açan anahtar hükmündedir.

İnsanın başta kendisini, kişilik özelliklerini, zaaflarını, yeteneklerini, gelişmiş yönlerini, gelişmeye açık yönlerini bilmesi, bunun yanında bir şekilde yaşamını paylaştığı, eş-dost arkadaş ve yakınlarını da aynı şekilde “tanıması”, onun daha sağlıklı, mutlu ve başarılı olmasında anahtar bir rol oynar.

Ebeveyn, eğitmen, öğrenci, çalışan, işletmeci, memur ya da yönetici, işi, mesleği, konumu ne olursa olsun, her insanın, kendini, yer aldığı çevreyi, zaman ve emek harcadığı konuyu çok iyi bilmesi gerekiyor. Örnek vermek gerekirse; Pazarlama ve/veya Satışçının kendini “tanıması”, sattığı ürünü, müşteri kitlesini ve çalıştığı kurumu “tanıması” onun işinde başarılı olmasını kaçınılmaz kılacaktır. Okulda, ailede, kamu ya da özel işletmelerde, herhangi bir ekipte yöneticilik ve liderlik yapan birinin başarılı olabilmek için, kendisini, yönetimi altındaki kişileri, kurumunu ve üretilen iş ya da ürünleri çok iyi tanıması gerekiyor. Asıl değinmek istediğim konu; kendini tanımadığı için yeteneklerinin ve potansiyelinin farkına varamayan ve bu nedenle, neredeyse bir ömür sevmediği işlerde, ortamlarda ya da sevmediği kişilerle çalışmak durumunda kalan insanların oranının yüzde 93 gibi üzücü bir çoğunlukta olması. Dolayısı ile bunların işlerinde, mesleklerinde idealist olmaları mümkün olmuyor. Kıdemli bir eğitimci olan Profesör Ken Robinson, insanların büyük bölümünün yeteneksiz olduğu fikrine karşı çıkıyor ve araştırmalarının sonuçlarını şu çarpıcı cümle ile ortaya koyuyor: “Yetenekler doğal kaynaklar gibidir, onları çıkartmak için çok sistemli çabalar gerekir.” Ayrıca öğretmenliğin, bilgi aktarma sistemi değil sanat olması gerektiğini söyleyerek eğitim konusuna çok inovatif bir yaklaşım getiriyor. Ken Robinson’ın “ted.com” adresinde süreleri 3, 8, 18 dakika uzunluğunda birbirinden ilginç konuşmaları var. “TED” (Technology, Education, Design) isimli kuruluş, Türkiye dahil dünyanın dört bir yanında birbirinden ilginç konuşmalar organize ediyor. Binlerce konuşma bulunan TED internet sitesinde, konuşmaların birçoğunu Türkçe altyazılı olarak izlemek de mümkün.  Çocuğun yetişmesinde katkısı olan, başta ebeveynler olmak üzere tüm eğitmenlerin onun yeteneklerini ortaya çıkarmasına yardımcı olarak, KENDİNİ TANIMASINA yönelik eğitim sürecinde yenilikçi düşünce tekniklerini uygulamaları çok faydalı olacaktır. 

Farklı bakmasının, farklı görmesinin, hata yapmasının, saçmalamasının, eski köye yeni adet getirmesinin, hayallerinin ve tutkularının peşine düşmesinin desteklenmesi gerekmektedir.  

Bu destek, utanç duygusunu yenmesini sağlar ve cesaretini arttırır. Yeteneklerini keşfetmiş ve performansı ile fark oluşturmuş bir yetişkin olması kişisel markasını oluşturmasını sağlar. Böylece daha mutlu ve daha tatmin edici bir yaşantıya kavuşur. Aksi takdirde hem işini sevmeyen hem sadece ticari amaç güden doktor, öğretmen, avukat,  mühendis, bürokrat olarak “mutsuzlar”ın sayısını arttırmaktan öteye varamayacak ve ülkenin gelişimine de yeterli katma değer sağlayamayacaktır. Kendisini tanıyan ve keşfettiği yetenekleri doğrultusunda hayalindeki işi yapan insanlar, büyük başarılara imza atıyorlar. Ülkesine, milletine ve insanlığa büyük bir katma değer sağlıyorlar. Çünkü onlar yaptıkları işlerde, hem beyinlerini hem de kalplerini daha büyük bir oranda kullanabiliyorlar.  Her konuda öyle değil midir? Güzel sonuçlanan bir iş için “sevgisini katmış” deriz. Bir işi severek yapmak, beyin ve kalbin kullanım oranını arttırıyor.

Hüseyin Burak Uçar – hbezau@gmail.com 

YAZARIN TÜM YAZILARI

Gelecekten mesaj var: İnovasyon olmadan asla!

Değerli olan hayat değil hayatın amacıdır