‘Şeker’in tadı yok!

Paylaş:

Adapazarı Şeker Fabrikası’nın üretim ve diğer birimlerinde taşeronlaştırma yoluna gidileceği söylentileri, çalışanları tedirgin etti. Asgari ücretteki artış ve üretim maliyetlerindeki yükseliş öne sürülerek iş gücü giderlerinin düşürülmek istendiği fabrikada işçiler zor günler geçiriyor.

TAŞERONLAŞMA İDDİASI

Şehrin önemli dinamiklerinden ve stratejik öneme sahip kuruluşlarından biri olan Adapazarı Şeker Fabrikası’nda, özelleştirme sürecinin ardından sorunlar bitmedi. Yıllarca süren kota sorunları ve bir dönem çalışmayan arıtma nedeniyle şehre yaydığı kötü koku yüzünden sorun teşkil eden fabrikadan şimdi başka kokular yükseliyor!

2013 yılında Özelleştirilerek Ülker markasının sahibi Yıldız Holding A.Ş.’ye devredilen Adapazarı Şeker Fabrikası şimdi ise çalışma sisteminde taşeronlaşmaya gitme eğilimiyle gündeme geldi. Fabrikanın bazı bölümlerinde halen bir kısım taşeron işçi çalıştırılırken, bu sistemin diğer birimlerde de yaygınlaştırılacağı iddia ediliyor.

PANCAR TARLADA KALDI

Diğer yandan mevsim şartları nedeniyle pancar sökümünün zorlaştığı ve ürünün bir kısmının çıkarılamayarak tarlada kaldığı görüldü.

Pancar sökme makinelerinin yağışlar nedeniyle çamurlaşan toprakta söküm yapmakta zorlandığı ve bu nedenle önemli oranda pancarın fabrikaya getirelemediğinden rekoltede düşüş yaşanabileceği belirtiliyor.

Toplanan üründe azalma ve asgari ücrette meydana gelen artış, Adapazarı Şeker Fabrikası’nı ekonomik tedbirler almaya iten nedenler arasında gösterilirken, tüm bunlar ‘Fabrika taşeronlaştırılacak’ iddialarını güçlendiren gelişmeler olarak yorumlandı.

İşten çıkarmalar ya da kadroluların taşeron işçiye dönüştürülmesi gibi ihtimallerin de bulunduğu öne sürülürken yaşanan bu gelişmeler çalışanlar arasında tedirginlik yarattı.

TAŞERONLAŞMAYA TAŞ KOYDUĞU İÇİN Mİ?

Adapazarı Şeker Fabrikası’nda taşeronlaşma iddialarının ortaya atıldığı süreçte, Şeker-İş Sendikası’nda da adeta kazan kaynıyordu! Fabrikada işçiler arasında ve sendikaya yakın çevrelerde gittikçe artan dedikodular geçtiğimiz günlerde, Şeker İş Sendikası Sakarya Şube Başkanı Oğuz Kalay’ın başkanı olduğu yönetim tarafından kurulan whatsApp grubunun yöneticiliğinden çıkartılması ile gün yüzüne çıktı.

1999 Depremi sonrasında 6 yıl kapalı kalan Adapazarı Şeker Fabrikası’nın yeniden üretime başlaması için verdiği mücadele, Şeker-İş Sendikası’nın kapanan Sakarya Şubesin açılmasına katkıları ve şeker sektöründe en başarılı toplu iş sözleşmelerine imza atan şube başkanı olarak anılan Şeker-İş Sendikası Sakarya Şube Başkanı Oğuz Kalay, yaşanan bu gelişmeler sonrası sessizliğini bozdu.

Sendikanın whatsApp grubunda paylaşım yapamayınca “Fabrikanın Şeker Ailesi” isimli başka bir whatsApp grubuna bir mesaj yollayan Şeker İş Sendikası Sakarya Şube Başkanı Oğuz Kalay, o mesajda bir süredir dışarıya yansıtılmamaya çalışılan sendika içerisindeki krizi tek tek anlattı.

Başkan Kalay; “Sendikamızın değerli üyeleri değerli arkadaşlarım şubemizin whatsApp grubu yöneticiliğinden beni çıkarmışlar. Bu nedenle buradan sizlere mesajımı veriyorum. Daha nisan ayında seçim yapmışken yönetici arkadaşlarımız olağan üstü seçim istiyorlar. Nedenini sorduğumda birşey söyleyemiyorlar. Tek nedenin genel merkez seçimlerinde genel sekreterliğe aday olduğumdan bu zulme ve haksızlığa uğruyorum. Halbuki seçme hakkımız olduğu gibi aday olma hakkımız da demokrasimizin gereğidir. Mesela şubemizin yapılacak olan olağan üstü seçiminde delege arkadaşlarımızın şube başkanlığına ve tüm organlara aday olma hakları vardır. Hiçbirimizin de itiraz etme hakkımız yoktur. Aday olmak isteyen arkadaşlarımız seçim günü divan başkanlığına adaylık başvurusunu vermesi yeterlidir. Selam ve dua ile saygılarımı sunarım” dedi.

BAŞKAN KALAY İDDİALARI YANITLADI

Şeker İş Sendikası Sakarya Şubesi’nde mevcut Başkan Oğuz Kalay ile yönetim kurulu üyeleri arasında yaşanan gerginlik ve alınan Olağan Üstü Kongre kararının duyurulması ile “Başkan whatsappta paylaşım yapamıyor! Şeker-İş’te kazan kaynıyor…” şeklinde medyada çıkan haberin ardından Şube Başkanı Oğuz Kalay’ bir açıklama yaptı.

Kalay, haberde konu edilen iddiaları www.medyabar.com köşe yazarı Hakan Turhan’a tek tek cevaplayan Oğuz Kalay açıklamasında şu sözlere yer vermişti:

“Madem ismi anılan yönetim kurulu arkadaşlar konuyu basına taşımışlar, benim de bir şeyler söylemem zorunlu hale geldi.

Tabiiki üyelerimizin de isteği üzerine (Her sendika başkanının yukarıya aday olmak gibi bir hedefi olması gerektiğine inanmış bir Şube Başkanı olarak) ben de genel merkez genel sekreterliğine aday oldum. Ne olduysa bundan sonra oldu.

Düşünün, nisan ayında seçim yapmışız. Bu adı geçen arkadaşları listeme alıp seçtirmişim, bugün bu durumla karşılaşıyorum. Gelelim şube olağanüstü seçimine… Daha yeni seçim olduğundan ve üyelerimize duyduğum saygıdan seçimi uygun bulmadım.

Kendilerine ‘istifa edin, biz güzel işlerimize yedek yönetim kurulu arkadaşlarımızla devam edelim’ dedim, onlar olağanüstü seçim kararı aldılar. Ben de yukarıda bahsettiğim nedenlerden dolayı kabul etmedim. Arkadaşlar da Ankara Genel Merkeze gönderdiler, zaten sizin haberinizde de yazmışsınız… ‘O arkadaşlar beni düşürmek için genel merkezle hareket ediyorlar’ diye.

Beni ve yönetim kurulumu Ankara değil Sakarya’daki değerli üyelerimiz seçiyor. Zaten iki dönemdir yönetimime aldığım bu arkadaşlar neden birkaç ay önce yapılan seçimlerde listeme girmişler? Şimdi istifa edip aday olsunlar. Her üyemizin aday olmaya hakkı var zaten üyeye saygısı olan bu şekilde fırsatçılık yapmaz. İstifa eder, çıkar aday olur ama yapamazlar.

Çünkü kendilerini Ankara yönettiğini itiraf etmişler. Bizim üyelerimiz çok kıymetlidir. İftiralara, dedikodulara bakmaz. Çalışana oy verirler.

Siz Sakarya basını iyi bilirsiniz. 6 yıl kapalı olan fabrikamızın açılması için ne mücadeleler verdiğimi basınımızın da katkılarını inkâr etmem. Şeker sektöründe en başarılı toplu iş sözleşmelerini de imzalayan şb başkanı olmuşum, kapalı fabrikanın açılması için katkı koymuşum, şubesi kapanan sendikayı tekrar şube yapmışım.

Müsaade edelimde birileri de rahatsız olsunlar. Bizim işimiz hiçbir zaman kolay olmadı. Eleştiri varsa ders alırım ama güzel işlerin ve üyelerimize hizmet etmemi engelleyen kimseye eyvallahım olmaz.

Durumun özeti budur. Kamuoyu doğruları bilir, güzel Sakarya’mızın güzel insanları Oğuz Kalay’ı iyi tanır.”

Türkiye’de bitirilemeyen taşeron sorunu

Taşeronlaştırma ve taşeron çalışma, memleket meselesi haline geldi.

Kurum ve kuruluşlarda kadrolu çalışanlarının yanı başında, aynı işleri yapan, ancak onların sahip olduğu hiçbir hak ve güvenceye sahip olmayan, asgari ücretle çalışan, sendikalaşmaya kalktığı anda kapı önüne konulan, çalıştığı taşeron şirket ihaleyi alamadığı zaman işsiz kaldığı gibi kıdem, ihbar tazminatı gibi haklarını alamayan taşeron işçiler hızla çoğaldı.

1980 sonrası özelleştirme dalgası ile sermaye, krizi fırsat bilerek taşeron çalışmayı yaygınlaştırmaya koyuldu. 2000’li yıllara gelindiğinde ise taşeronlaşma katlanarak yaygınlaştı.

2002 yılında 444 bin olan taşeron işçi sayısı 20 yılda kat ve kat arttı ve o yıllardan bu yana sistematik olarak artmaya devam ediyor.

Son yıllarda yapılan değişik araştırmalarda özelleştirmeler veya işlerin taşeron şirketlere devredilmesinden sonra sunulan hizmetin kalitesinde ciddi bir düşüş olduğu gözlendi. Taşeron firmalarda ve özelleştirilen işletmelerde çalışan emekçilerin ücretlerinin de ciddi oranda düştüğü de bu araştırmalarda tespit edildi.

Genel olarak sermaye, özel olarak da patron açısından taşeronlaştırmanın sebebi açık; Düşük ücret, istediği zaman işten çıkarabilme, sendikasızlık, esnek çalışma saatleri, tazminat ödememe… Özetle, patronun kuralsız hükmü.

1980’li yıllardan itibaren taşeron kullanımı, önce belediyelerin temizlik işlerini taşeron firmalara vermelerinden başlayıp, özel sektör işyerlerine salgın bir hastalık gibi yayılmış ve işçi haklarını bertaraf etmek için kullanılmıştır. “Taşeronlaşma” denilen ve işçilerin ve sendikalarının en çok yakındığı konuların başında gelen bu uygulama ile, bir işyerindeki iş bölünebildiği kadar bölünüp her biri ayrı taşeronlara verilmekte; sendikasız, sigortasız, hatta kimi zaman asgarî ücretin bile altında ücretle işçi çalıştıran taşeronlar yoluyla işçilik maliyetleri düşürülmekte, sendikal örgütlenme ve toplu sözleşme düzeninin kurulabilmesi adeta imkansız hale getirilmektedir. İşçi haklarına saygılı; sendikalı, sigortalı, toplu iş sözleşmeli işçi çalıştıran işverenler ise haksız rekabete maruz kalmakta, adeta “taşeronlaşma”ya itilmektedirler.

Ölçüsüz ve kanunsuz taşeronlaşma işçi haklarının ve sendikalaşmanın en büyük düşmanıdır. Bu konuda tedbir almayanların da, tedbir alıyormuş gibi yapanların da, alınan tedbirlerden geri adım atanların da, bu değişikliklere ses çıkarmayanların da bu konuda sorumluluğu vardır.