Düşün ama yazma!

Paylaş:

Düşünce özgürlüğünün en zirvede olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Dilediğini düşünebilirsin. Ancak söylememek ve yazmamak şartıyla!

“Gazetecilik kamusal sorumluluk içerir.” “Basın, halkın gözü, kulağı, sesi ve demokrasi için önemli bir konuma sahiptir.” “Basın milletin müşterek sesidir.” “Çağdaş ve demokratik hayatın vazgeçilmez unsurlarından biri olan basın, haber alma ve yayma özgürlüğünün en etkili aracıdır…”

Basın için söylenmiş kulağa hoş gelen bu sözler, artık birer temenniden ibaret!

Bugün basın hür müdür? “Basın hürdür, sansür edilemez” diyenler gerçekten buna inanıyorlar mı?

Özgürlük; “Davranışlarını, tutumunu, girişimlerini herhangi bir gücün etkisinde kalmadan düzenleyebilmek” demektir. Gazeteciler “hür olmak” istiyorsa, ‘özgür düşüncelerini kısıtlayacak ilişkilerden’ kendilerini soyutlamalıdır.

Gazeteciliğin ruhunda politikaya alet olmak yoktur. Bu meslek iliklerine kadar özgür kalmalı. Ve temiz. Halktan ve haktan yana…

Bugün Türkiye’de basın tam manâsıyla özgür müdür? Tartışılır. Gazeteciler, 24 Temmuz 1908’de basından sansürün kaldırılışının yıldönümünü her yıl ‘Basın Bayramı’ olarak kutlar… Oysa gerçek manâda basından sansür kalkmış mıdır?

Günümüzde basın, ne yazık ki zaman zaman 1908 öncesini hatırlatan uygulamalar ve davranışlarla karşı karşıya…

Anayasada basın ve yayımla ilgili hükümler ise;

Basın hürriyeti – Madde 28: “Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır” diyor… Ancak, düşünce ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiği günümüzde; Türkiye’de ifade özgürlüğü ve protesto hakkının kısıtladığı yönünde yorum yapanlar, kendilerini adliyede savcının karşısında buluyor… Halkı bilgilendirme adına haber yapan medya mensupları soruşturma geçiriyor, polis nezaretinde ifadeye götürülüyor…Yöneticiler gazetecilerin en küçük bir eleştirisine bile tahammül edemiyor…

Ne yapılmak isteniyor? Medya tamamen kontrol altına alınmaya mı çalışılıyor.

Eleştiri ve yorumda bulunanların sorgulanması ve haklarında yargı süreçlerinin işletilmesi, toplumun tüm kesimlerine bir gözdağı niteliğinde… Tüm bunlar üzerinden, “Konuşursanız, muhalefet yaparsanız, devlet kurumlarını eleştirirseniz başınıza bunlar gelir” mesajı mı veriliyor?

Avrupa’da yayınlanan Basın Özgürlüğü raporunda, bütün dünyada gazetecilik mesleğinin gerilediği uyarısında bulunulmuş. Her yıl yayınlanan Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre, Türkiye 2018’de bir önceki yıla göre iki basamak gerileyerek 180 ülke arasında 157’nci sırada yer almış. Raporda, Türkiye “gazeteciler için dünyanın en büyük hapishanesi” olarak nitelendiriliyor ve hukuk devleti ilkelerinin gerçek anlamda uygulanmadığına dair de kayıt düşülmüş. Geldiğimiz şu hale bakın!

Şimdi Dünya, Avrupa ve Türkiye’yi bir yana bırakalım; Sakarya’da neler oluyor?..

Yerel basın mensupları yaptıkları haberler nedeniyle soruşturma geçiriyor, savcılıkta ifadeye alınıyor, adeta hesap soruluyor gazetecilerden! Kamuoyunu aydınlatma, bilgilendirme, kentteki sorunları duyurma, eksiklik ve aksaklıkların giderilmesi yönünde uyarıda bulunmak ve bu olayları haberleştirmek ‘suç’ sayılıyor!

Sakarya Halk gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Cumalı, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları sırasında makam araçlarının tören alanına park etmesiyle ilgili haberleri nedeniyle iki polis nezaretinde adliyeye ifade için götürüldü. Cumalı’ya yapılan bu soruşturma ve ifadeye çağrılma usülüne bir çok kesimden tepki gösterilirken, ‘geçmiş olsun’ ve destek mesajları geldi.

Ancak Cumalı, bir kaç gün sonra “Allah buraya düşürmesin” başlıklı başka bir haberden dolayı hakkında açılan dava ile de şoke oldu!

Karaciğer hastası 69 yaşındaki Asiye Kahveci, geçen 6 Ağustos gecesi SAÜ Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne bağlı Korucuk Kampüsündeki yatağında oğlu tarafından kanlar içinde ölü bulundu. Başhekim, bunu haber yapan Cumalı’ya “Bana hakaret etti” diyerek Cumhuriyet Savcısına suç duyurusu yaptı. Adliyede, “Kamuoyunu bilgilendirme ve haber değeri olduğu için bu olayı haberleştirdik. Başhekim Mehmet Akif Çakar’a ise sadece ve sadece ‘bu fotoğrafa iyi bak’ dedik. Biz sadece hastalara iyi bakılıp, daha iyi denetim ve önlem almasını istedik. Başka tek kelime yazmadık” diye ifade veren Cumalı, Sakarya 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanacak…

Bu olay sonrası Hüseyin Cumalı önceki gün sosyal medya hesabından, “Sakarya Halk Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği Görevime son verilmiştir. Bu güne kadar bana destek olan ekip arkadaşlarım ve Sakarya halkına teşekkür ederim…” mesajını paylaştı.

İşte size özgür(!) basın tablosu… Eleştirel, araştıran sorgulayan gazeteciliğin önünün tamamen kesilmeye çalışıldığı böylesi bir ortamda gazeteci olmanın dayanılmaz hafifliği… En acısı da; Halkın bilgilenme ve haber alma özgürlüğüne hizmet uğruna kamuoyunu aydınlatıcı haberler yapan Cumalı’ya, ne gazete sahip çıktı ne de basın cemiyetleri… Daha da acısı; Şimdi yargı önüne çıkacak olan Cumalı’ya isnat edilen haksız suçlama cezaya dönüşürse (para veya mahkumiyet…) bunu kim çekecek, kim üstlenecek… Bu haberler sayesinde traj alan gazetenin patronu mu, hastanenin ihmaline karşı savunduğu aile mi, yoksa bu haberleri ‘vay be helal olsun” diye iştahla okuyan halk mı?..

Timur’un filleri hikâyesindeki gibi arkasında kimseyi göremeyen yine gazeteci olacak! Umarım böyle olmaz…

Sivil toplum, özgür medyayı savunmalı, basın özgürlüğü için eyleme geçmeli. Bu olmadan hak mücadelesi, yolsuzluklar, insan hakları, sosyal ve çevre sorunları gibi mücadeleleri nasıl vereceksin?

“Özgür değilsen dürüst olamazsın. Zira özgürlüğünden feragat ederek ilk ihaneti kendine yaparsın.”

Rus tankları Berlin’e girene kadar, Almanlar Rusya’yı işgal ettiklerine inanıyorlardı. Çünkü Alman gazeteleri öyle yazıyordu!

Eğer bir ülkenin kendi insanlarını doğru olarak aydınlatmayan bir medyası varsa, başka düşman arama.