Hüzünlü Bir Gazze Sohbeti…

Paylaş:

Kıymetli okurlarımız, Gazze Şeridi’nde yaşanan son gelişmeleri konuşmak için Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü’nde doktora çalışmalarına devam eden aynı zamanda Dimensions for Strategic Studies Center London’da siyaset ve uluslararası ilişkiler araştırmaları da yapan “Iyad Jabbar” ve Sakarya Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde yüksek lisans öğrencisi “Oday Hasan” ile geçen hafta bir araya geldik.  Gazzeli iki arkadaşımızın, İsrail-Filistin gündemine dair değerlendirmelerini sizlerle de paylaşmak istiyoruz.

– Iyad Jabbar’ın (Uluslararası İlişkiler Uzmanı) Açıklamaları

“Gazze Şeridi, 2007  yılından bu yana amansız bir abluka altında varlığını sürdürmeye çalışıyor. İsrail, yıllardır insanlarımızı acımasızca katlediyor. Topraklarımızı hukuksuz bir şekilde elimizden alıyor. Bizlere yaşam hakkı tanımıyor. Gazze halkının artık dayanacak gücü kalmadı. Direniş gösterseniz de göstermeseniz de İsrail için hiçbir şey fark etmiyor. Belirlediği hedeflere ulaşabilmek için önüne çıkan her şeyi gözünü kırpmadan yok ediyor.

Son iki aydır binlerce insanımız katledildi. İsrail ordusu çocuk, kadın, yaşlı demeden tüm sivillere, en ağır silahlarla saldırıyor. Anne karnındaki bebeklerimiz daha doğmadan ölümle tanışıyor. İsrail saldırılarında, resmi rakamlara göre şu ana kadar 18 bin kişi şehit olmuş durumda… Kayıplarımızın büyük çoğunluğunu çocuk ve kadınlar oluşturuyor. Günlerdir enkaz altında çıkarılmayı bekleyen binlerce şehidimiz ise çürümeye terk edilmiş bir halde sokak hayvanlarına  yem oluyor.

Karşımızda insani değerlere saygı göstermeyen, hukuk tanımaz, devlet aklını tamamen yitirmiş, kontrolsüz ve vahşi bir güç var… Kimyasal silah kullanıyor, bebekleri katlediyor, hastaneleri ve ibadethaneleri yok ediyor, gazetecileri öldürüyor, okullara saldırıyor ama kimse bu zulme mani olmuyor ya da olamıyor.

Benim ailem şu an Gazze’de… Yakınlarım, her an ölümle burun buruna… Su yok, yemek yok, ilaç yok, elektrik yok… İnsan yaşamı için gerekli olan hiçbir şey yok… Buna rağmen halkımız direnmeye devam ediyor. Gazze’deki insanların tek gayesi var, o da son nefeslerini kendi vatanlarında verebilmek.”

“Şu an topraklarımızda insanlık tarihine kara bir leke olarak geçecek büyük bir soykırım yaşanıyorken olayları siyasi, askeri ya da stratejik yönden izah etmeye çalışmanın pek de bir anlamı yok aslında… Gazze Şeridi’nde insanlık adına ne varsa günbegün imha ediliyor. Kadim değerler hiçe sayılıp, kutsallar ayaklar altına alınıyor. Artık sözün bittiği yerdeyiz.

Modern dünya, Gazze soykırımında sınıfta kaldı. Gerek Arap coğrafyası gerekse İslam dünyası, kardeşlerine gereken desteği vermedi. Bu durum bizleri çok üzüyor. Barış için Türkiye’nin arabuluculuk çalışmalarını yakından takip ediyoruz. Türkiye, bizler için çok önemli bir ülke… Türk halkının, Gazze konusunda gösterdiği duyarlılık, bizleri gerçekten de gururlandırıyor. İnanıyoruz ki siyonist ve emperyalist İsrail vahşeti, dünyadaki tüm vicdanlı insanların çabalarıyla elbet bir noktada son bulacaktır. İsrail saldırıları, ancak dünya halklarının yapacağı barışçıl protestolar ve ekonomik boykotlarla  durdurulabilir.

İsrail, tarihi boyunca ilk kez bu kadar büyük bir imaj ve itibar kaybına uğradı. Dünyanın hemen hemen her noktasında, İsrail’e yönelik büyük bir tepki ve nefret oluştu. Tel Aviv, bu nefretin ilerleyen zamanlarda, başka ülkelerde yaşayan  Yahudilere yönelik şiddet eylemlerine yol açabileceği endişesiyle askeri operasyonlarını kısa süre içerisinde bitirmek ve dünya gündemini farklı yönlere çekmek istiyor.

Savaş uzadıkça İsrail’in kayıpları da artıyor. İsrail askerleri, Filistinli direnişçiler kadar dayanıklı ve savaşçı bir yapıya sahip değiller… Bu durum İsrail toplumunda ciddi bir hoşnutsuzluğa yol açıyor. İsrail halkının hükümete göstereceği tepki, ne kadar şiddetli olursa Binyamin Netanyahu ve kabinesi, o oranda  zor durumda kalacaktır. İsrail ordusu, bu yüzden tüm gücüyle saldırıyor. Netanyahu, zamanın aleyhine işlediğini çok iyi biliyor. Aksa Tufanı Harekâtı, İsrail Devleti’nin güçlü devlet, yenilmez ordu imajını altüst etti. Siyonist odaklar, bu imajı tekrar oluşturabilmek ve bölge ülkelerine gözdağı verebilmek için savaş kurallarını hiçe sayarak büyük bir katliam yapıyor.

Tabi bir de savaşın ekonomik yönü var… İsrail, Gazze saldırıları için 8 milyar dolarlık büyük bir borç yükünün altına girdi. Bu borçlar, halkın yaşam standardına etki etmeye başladığında, İsrail kamuoyunda ciddi bir hoşnutsuzluk oluşacaktır.”

“Siyonizmin Filistin’de uyguladığı politika, her zaman aynı minvalde devam etmiştir. Şehirleri işgal et, insanları kendi yurtlarından göçe zorla, geçim kaynaklarını ortadan kaldır, sebepsiz yere tutukla ve gerekirse çoluk çocuk demeden öldür. Tıpkı şu an Gazze’de yaptıkları gibi… Gazze’nin tamamını Filistinlilerden arındırmak için gece gündüz saldırılar düzenliyorlar. Sivil kayıplar arttıkça, Gazze halkının direncinin kırılacağını ve direnişçilere yönelik içeriden bir tepki oluşacağını düşünüyorlar. Ama şükürler olsun ki şu ana kadar böyle bir durum olmadı.”

“Bu süreçte, Filistinli olmamız nedeniyle bizlere en çok, -İsrail, Aksa Tufanı Harekâtını daha önceden biliyor muydu?- sorusu yöneltiliyor. Bu kritik sorunun cevabını, şu an itibariyle bilebilmemiz mümkün değil…

Ama size rahatlıkla şunu söyleyebilirim ki İsrail kendisini bu kadar aciz ve zayıf gösterecek bir saldırıya müsaade edecek bir devlet aklıyla yönetilmiyor. İsrail istihbarat örgütleri kendilerine  gelen saldırı ihbarlarını ciddiye almamış ya da kendi içlerinde yaşadıkları sorunlar ve anlaşmazlıklar nedeniyle bir zafiyet içerisine  düşmüş  olabilirler. Bu ihtimaller, bana daha makul geliyor.”

“Gazze’nin kaderi ne olacak? Olaylar nasıl şekillenecek? İsrail, Gazze’de kalıcı mı olacak? Bunlar da şu an için cevabı meçhul sorular… Gazze’nin savaş sonrasındaki durumu ile alakalı olarak perde arkasında zaten pazarlıklar yapılıyor. Mahmud Abbas, Gazze’nin Hamas’tan arındırılarak kendi kontrolüne verilmesini istiyor. İsrail buna pek sıcak bakmıyor. Gazze’nin yeniden inşası için dışarıdan büyük bir nakdi yardım gelecek. Bu para şimdiden birilerinin iştahını kabartıyor.

Elbette bu denklemde Hamas yönetiminin alacağı tavır da çok önemli… Mahmud Abbas’a, kendi örgütü El Fetih içinde tepkili olan muhalif gruplar var. Bu gruplar, daha milliyetçi ve vatansever politika takip ediyorlar. Muhalifler, ilerleyen dönemlerde El Fetih içinde daha aktif rol alabilirler mi?  Ya da Hamas ve muhalifler, Mahmud Abbas’a karşı beraber hareket eder mi? Bunları bilemiyoruz. Bildiğimiz kesin olan bir şey varsa o da Netanyahu ve Mahmud Abbas ikilisinin, artık Ortadoğu denkleminde yer alamayacak olması… Yeni isimler, yeni aktörler ve yeni planlar ön plana çıkacak.”

 Oday Hasan (SAÜ Yüksek Lisans Öğrencisi)

“7 Ekim sonrası hayat bizler için çok farklı bir mecraya doğru akıyor. Bedenen burada olsak da aklımız ve yüreğimiz Gazze’de… Benim de ailem şu an Gazze’de… İsrail, kara harekâtıyla beraber bölgedeki iletişimi tamamen kestikten sonra yakınlarımıza ulaşmakta büyük zorluklar yaşıyoruz. Her an kötü bir haber duyacakmışız gibi büyük bir endişe içerisindeyiz. Kimse olayların nereye varacağını bilmiyor. Belki de tüm yakınlarımızı kaybedeceğiz. Gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Saldırılar başladıktan sonra okul derslerimize odaklanamıyoruz. Bazı arkadaşlarımız, ailelerinden maddi destek alamadıkları için çeşitli işlerde çalışmaya başladılar. Bu durum da, eğitim hayatlarını olumsuz yönde etkiliyor. İsrail, ailelerimizin iş yerlerini, tarlalarını, hayvanlarını, bahçelerini  kısacası tüm geçim kaynaklarını yok etti.

Ben beş yıldır ailemi görmedim. Bu yıl Gazze’ye gitmeyi planlıyordum. Lakin bu durumda ailemin yanına gitmem pek de mümkün gözükmüyor. Filistinli olmak demek; özlem ve hüzne kardeş olmak demektir. Bizler, böyle  acılara ve ayrılıklara alışığız zaten…

Yıllar önce annemi kanserden kaybettim. Annem, abluka nedeniyle Gazze’den dışarı çıkamadığı için tedavi göremedi ve gözlerimizin önünde şehit oldu. Bizlerin kaderini, yaşadığımız coğrafyanın siyasi iklimi belirliyor. Ama yine de isyan etmiyoruz. İmanımız bizlere sabrı ve tevekkülü emrediyor. Bu zorlu dönemde, Türk halkından dua ve destek bekliyoruz. Bir samimi dua ya da yürekten kopan güzel bir söz, inanın bizleri sevindirmeye yetiyor.”

Muhammed Sefa RUMELİ