Ulusal bir utkudur 19 Mayıs

Paylaş:

Çanakkale’de destanlar yazılmasına rağmen yenik sayıldığımız Birinci Dünya Savaşı’nın Mütareke dayatmalarıyla oluşan işgal yıllarında kararmaya maruz kalan aydınlık ufuklarımızın yeniden aydınlatılması gayreti olan ulusal bir utkudur 19 Mayıs.. Türkiye’mizin, bu güzel Cumhuriyet’imizin, şehit ve gazilerimizin kutsal emaneti bu güzel Vatan’ımızın, aydınlık güzel yarınlarımızın teminatı siz değerli Gençler; 19 MAYIS, ulvi bir gündür.. “Ey yükselen Gençler! Bu ulvi günün bayramı 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’mız Kutlu Olsun.

Uyanık ol! Güzel tanı çevreni,

Sinsi zihniyetler sarmış evreni!

İyi bil Atatürk İlkelerini..

Vaktiyle düşmanlar sardı her yanı,

Hürriyetine erdiren Vatanı

Ulvi meşaledir On dokuz Mayıs.. K.K.

Dünkü o düşman işgalinden ve nice mezalimlerinden “Kurtuluş”umuzun ve yeniden “Kuruluş”umuzun temini için millî bir gayret gösteren, “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.” (Gz.M.K.A.) diyerek “Ya İstiklâl Ya Ölüm!” (Gz.M.K.A.) parolasıyla bu güzel günde, yurdumuzun ufkunun yeniden aydınlanmasına vesile olan bu güzel 19 Mayıs 1919’da, düşman işgali altındaki esir şehir İstanbul’dan 16 Mayıs’ta başlattığı deniz yolculuğuyla, aziz bir milletin, mazisi şanlı yüce Türk milletimizin mukadderatını taşıyan o emektar Bandırma vapuruyla Samsun’a varan Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizindir. Cumhuriyet’i biz kurduk, onu yükseltecek ve sürdürecek sizlersiniz.” (Gz.M.K.A.) diyordu.. Bayram güzel, bu şenlikler güzel, güzel yarınlar için bilgilenmek, çalışmak ve de eğlenmek ne de güzel.! Bu güzelliklerinin devamlılığı için bu güzel günün ulviyetini, ehemmiyetini iyi bilmeliyiz.. Bu güzel günleri sağlayan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’e, silah arkadaşlarına ve tüm Kuvâ-yi Millîye kahramanlarımıza minnettarız..

“Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez.” (Gz.M.K.A.) Bu nedenledir ki, “Vatan sevgisi ona (vatana) hizmetle ölçülür.” (Gz.M.K.A) anlayışıyla Anadolu’ya geçerek düşman işgalinden kurtuluşun temini için çalışmalar yapan, Anadolu’nun bağrında oluşturduğu kongrelerle kuruluşuna öncülük ettiği yüce  Meclis ile Millî Mücadele’yi başlatıp kazanılan askeri zaferlerle düşmanın bu güzel vatan toprağından sökülüp denize dökülmesine önderlik eden, dünya nezdinde edinilen siyasi zaferlerle ulusal bağımsızlığımızı sağlanmasına liderlik edip Cumhuriyet’imizi taçlandıran, sosyal, siyasal, millî eğitim, tarım ve sanayi ve nicesi her alanda millî yatırım ve ekonomik gelişmelere öncülük ederek bu güzel günleri bizlere sağlayan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, “Ben, 1919 senesi Mayıs ayı içinde Samsun’a çıktığım gün, elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk Milleti’nin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu millî kuvvete, bu Türk Milleti’ne güvenerek işe başladım.” (Gz.M.K.A.) diyordu..

Sevgili Gençler, Ey Aziz Milletimiz! Bu güzel 19 MAYIS, millî bir utkudur, ulusal bir coşkudur.! Bu güzel 19 MAYIS, dünkü o düşman işgalinden kurtuluşa başlayıştır, millî egemenliğe yöneliştir.!  Türklüğün Millî Günü sayılan günlerden bu güzel gün, bu güzel bayram “19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA, GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI”mız ve ‘Gençlik Haftası’ hepimize ve dünya insanlığına Kutlu Olsun!

Ecdadımızdan yadigar bu kutsal vatan toprağına saldırıya yönelen düşmanların işgaline ve mezalimlerine karşı Millî Kurtuluş’a Başlayış, bu güzel vatan toprağında yeniden Ulusal tam bağımsızlığımıza yöneliş olan 19 MAYIS’ın önemi çok iyi bilinmelidir.. Atının nalıyla dört kıtaya ün salan, üç kıtaya medeniyet taşıyan, Ortaçağ Avrupa’sının içinde bulunduğu hurafe karanlıklarından kurtuluşuna katkı sağlayan Cihan İmparatorluğu Osmanlı, gaflet ve ihanetlere maruz kalınca, bilimsellikten ayrılıp ülke sorunlarının çözümünü hurafelerde arayanları artınca günden güne güç kaybetmeye, erimeye başladı.!

Sanayi alanında da büyük ilerlemeler kaydeden kimi Avrupa devletleri yeni Pazar arayışına girmeleri hısının sonucu oluşan çıkar çatışmaları nedenleriyle kendi aralarında didişmeler ve gruplaşmalar oluşturduydular.. Bu gruplaşma bir bahaneyle savaşa dönüştü.! (Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahdının 1914 (28Temmuz1914) yılında bir Sırplı öğrencinin suikastına maruz kalması) üzerine Almanya’dan destek alan Avusturya-Macaristan Devletinin Sırbistan’a savaş açması olayı Birinci Dünya Savaşı’nın kıvılcımını oluşturdu.) Bu süreç esnasında Gerileme Dönemi’nin hızlı gerileyiş ivmesine uğrayan Cihan İmparatorluğu Osmanlı, ekonomik ve sosyal çalkantılar içindeydi.! İkinci Viyana bozgununun ardından (1683) Kırım’da (1853/1856), Tuna Boyları’nda (Plevne’deki şanlı direniş ve hüsran-1877), Arap çöllerinde, Kafkaslarda (farklı zamanlarda oluşan çeşitli savaşlar ve 93 Harbi (1877/1878) ve Balkanlar’da (1912) büyük kayıplar veren Cihan İmparatorluğu Osmanlı, Avrupalıların kendi aralarında başlattığı o büyük savaşta, araç gereç yetersizliğinin de yarattığı kaygının yanı sıra  İngiliz ve Fransızların tarafsızlık önerileri üzerine onlara, zaten tarafsız kalınacağı, savaşa katılım olmayacağı belirtildiyse de destek arayışındaki Almanya’nın telkiniyle Enver Paşa ve arkadaşlarında, Balkanlar’da kaybedilen kimi yererin yeniden geriye alınabilmesi, kaybedilen prestijin yeniden kazanılması hülyası hasıl olmuştu.! (Enver Paşa ekibince 2 Ağustos 1914’te Almanya ile gizli anlaşma yapılmış!)

Akdeniz’deki İngiliz Donanması’ndan kaçarak Çanakkale’ye sığınan (10 Ağustos 1914) Goeben (Yavuz) ve Breslau (Midilli) adındaki iki Alman savaş gemisinin İngilizlerce kendilerine verilmesi istenilince satın alındığı söylenildi ve bu iki Alman savaş gemisine Osmanlı bayrağı çekildi. (Ki o İngilizler, geliş yakıtına kadar her türlü parası dahi (halkın katkısıyla oluşan parayla) peşin ödenen “Sultan Reşadiye” zırhlısını (siparişi 1911) ve (siparişi 1912’de yapılan) “Sultan Osman 1” zırhlısını 1914’te dek teslim etmediler!  (Bu gemiler, Çanakkale’de ve Lozan’da karşımıza çıkan, Türkiye’yi İkinci Dünya Harbi’ne katmaya çalışıp Lozan kahramanı İsmet (İnönü) Paşa’nın direncini kıramayan Winston Churchill emriyle I.Dünya Harbi durumu bahane edilerek el koyulduğundan Osmanlıya verilmediydi.!)

Akdeniz’de İngiliz ve Fransız savaş zırhlılarının önünden kaçarak Çanakkale’de Osmanlı’ya sığınan ve kendilerine teslim edilmesini isteyen ingilizlere Osmanlılarca satın alındığı söylenen bu iki Alman savaş gemisinin mürettebatı  tamamen Alman idi..  Goeben (Yavuz) ve Breslau (Midilli) adlarındaki bu savaş zırhlıları ve birkaç Osmanlı savaş gemisi, Saray’ın ve Sadrazam’ın haberi olmaksızın (Enver Paşa’nın bilgisi dahilinde) 28/29 Ekim 1914 gecesi Karadeniz’e açılıp rus limanlarına yöneldi; Odessa’yı, Sivastopol’u, Novoroski’yi topa tuttu, Novoroski limanında ve dahilinde büyük tahribatlar oluşturdu, Karadeniz’de menziline denk gelen birçok rus gemisini batırdı.. (Bunun üzerine Rusya 2 Kasım’da, İngiltere ise 5 Kasım’da Osmanlı’ya savaş ilan etti..)

Tarafsızlığını korumaya çalışan Cihan İmparatorluğu Osmanlı, satın aldığını ileri sürdüğü ve bu nedenle Osmanlı bayrağı çektirdiği  Goeben (Yavuz /Hızlı ve çok güçlü savaş zırhlısı) ve Breslau (Midilli) adları verilen bu iki Alman savaş zırhlıları yüzünden fiilen Dünya Savaşı’na dahil oldu.! (14 Kasım 1914)  Binlerce insanımızın ağır yaralandığı, sakat kaldığı ve de 200 bini aşkın sayıdaki çoluk çocuk, genç yaşlı her kesimden insanımızın şehit düştüğü, büyük acılara uğranıldığı o Çanakkale Savaşı ile karşı karşıya kalındı.. Güçlü bir donanmaya, çok sayıda güçlü topa tüfeğe sahip o mağrur haçlı emperyalizm, o Çanakkale’deki o cehennemsi Çanakkale Deniz Savaşı’nda (18 Mart 1915) ve hata Çanakkale’de dökülen kanların dere misali denize doğru aktığı o çetin Çanakkale Kara Savaşları’nda da (25 Nisan 1914/09 Ocak 1915) büyük bir hüsrana uğradı.. O saldırgan haçlı emperyalist düşmanlar Çanakkale’de büyük bir yenilgiye uğramalarına rağmen müttefiki olunan Almanya’nın yenilgiye uğraması yüzünden Cihan İmparatorluğu Osmanlı da o galip devletlerin masa başı entrikalarıyla bu büyük savaşın mağlubu sayıldı.! Ve bu gaip devletlerin şart koştuğu o şer Mütareke’nin (Mondros Mütarekesi-30 Ekim 1918) dayatmalarıyla karşı karşıya kalındı.!

Birinci Dünya Savaşı’nın müsebbibi  haçlı Batılıların o “Cihan Harbi” (1914-1918) sürecindeki masa başı entrikalarıyla Osmanlı bu savaşın mağlubu sayılıp gündeme getirilen o şer Mondros Mütarekesi dayatmalarının ardından oluşan o düşman işgalinden, o nice mezalimlerden, o yokluklardan yoksulluklardan, o bin bir zorluklardan, o yıkıntılardan kurtulup bu güzel günlere kavuşmamızın sağlanışı için Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a varışının ve Anadolu’muzun ufuklarının karanlıklardan arındırılıp yeniden aydınlanmaya yönelişinin anısına oluşturulan; bu güzel günlere ulaşmamızı, hürriyete, bu güzel Cumhuriyet’e kavuşmamıza yol sağlayan bu ulvi gün anısına oluşturulan “19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı”mızın önemini, ulviyetini iyi bilmeliyiz.!

“Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir.” (Gz.M.K.A.) “.. Ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” (Gz.M.K.A.) [Ve bu nedenledir ki, ülke yönetimini çok önemseyen ulusal büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk bir sözünde ise “Muhterem milletime tavsiyemdir” diye şöyle seslenmekteydi: “Efendiler, bu vesile ile muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki; Sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki cevher-i aslîyi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”(Gz.M.K.A.)  Ve iyi bilinmelidir ki, “Gereğinden fazla merhamet Vatana ihanettir.”(Gz.M.K.A.)]

Aydınlık güzel yarınların temini için dünü de iyi bilmek gerekir! Ulusallığımızın ve Ulusal tam bağımsızlığımızın, mutluluğun, huzurun ve refahın yarınlarda da sürüp gitmesi için; yarınlarda da dünün o işgaline, 19 Mayıs başlangıcı öncesinin o acı günlerine bir daha düşülmemesinin temini için iyi bilmek gerekiyor 19 Mayıs’ı ve öncesini.. Çok iyi bilmek gerekiyor güzel aydınlık yarılar için dünün gaflet ve dalaletini.! Dünü bilmek için de oku, öğren, tanı ve dosdoğru anla Ata’nı.! Unutma  Viyana kapılarında, Kırım’da, Tuna boylarında, Balkanlar’da, Kafkaslarda, Arap çöllerinde, Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da ve yurdun her bir tarafında kefensiz şehit yatanı.! Dünkü düşman ve manda uzantıları yine bölüp bölüştürmek istiyor bu güzel vatanı! Senin için bu Vatan senden dürüst hizmet istiyor.. Bu nedenledir ki, sen, düşman çizmesinden, şakşakçılardan, hainlerden koru bu güzel vatanı.!  Bunun içindir ki, iyi anlaşılması gereken 19 Mayıs 1919’un, yani dünün düşman işgalden kurtuluşa yönelişin ehemmiyeti zihinlerde de iyi yer etmesi gerekiyor.. Bu nedenledir ki, dünkü Düşman işgalinden “Kurtuluş”tan yeniden “Kuruluş”a dair bu ulvi millî yönelişin yıldönümü sayılan bu güzel –19 Mayıs-, Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından Türk Gençliğine armağan edilen bir–Gençlik  Bayramı-’dır..-19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı diye adlandırılan bu ulvi Gençlik Bayramı millî bir coşkudur, ulusal bir utkudur.. Ve çünkü bu ulvi 19 Mayıs, Gençlik olarak, yurttaş olarak bu tarihsel sürece bir göz atıştır ve hatta millî görevimizi, ulusal sorumluluğumuzu, dosdoğru yolumuzu yeniden kavrayıştır; Ulusallığımıza ve ulusal tam bağımsızlığımıza onurluca sahip çıkıştır; aydınlık çağdaş güzel yarınlarımızın sağlanılmasını azmediş, emin adımlarla teminine millî bir yöneliştir.!

Gençliğimizin şenlik ve gösteri bayramı haline dönüşmesinin yaygınlaşmasının ardından etkinliklerinin ve tören alanlarındaki coşkusunun zaman içinde giderek azaltılmasını özleyenler, sönükleşmesini isteyenler bulunsa da yine, bu ulvi gün, bu güzel 19 Mayıs; Türk Gençliği’mizin, Önderimiz Büyük Atatürk’ümüzün aydınlık yolundan gideceğine, Cumhuriyetin ve Cumhuriyet’in kazanımlarının yılmaz bekçileri olduklarına dair edecekleri ant günüdür.. Türklüğün ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ebediliğine dair bu andı kendi şer sevr BOP emellerine engel görenler, işbirlikçileriyle, Truva atlarıyla gençliğin bu andını, bu güzel bayramı engelleme, bu ulvi Andımız’ı unutturma hülyasındadırlar.! Türklüğün, Atatürk ve Atatürkçülüğün ve hatta Cumhuriyetimizin kazanımlarının karşıtları, Andımız’dan, İzmir Marşı’mızdan, Onuncu Yıl Marşı’mızdan, Millî Bayramlarımızdan, 23 Nisan’dan, 29 Ekim’den gururlanamamalarından ziyade zül duyuyorsalar niçin, kim için?  Ecdadımızın,  yüce Ata’mızın, şehit ve gazilerimizin kutsal emaneti bu güzel vatanın kıymetini, hürriyetimizin ulviyetini iyi bilmeliyiz ve bu nedenle çok iyi korumalıyız; daima bilinçle, dürüstçe ve azimle yılmadan savunmalıyız! Çünkü bu kutsal vatan, istiklâlimiz ve istikbalimizdir.

“Biz Türkler bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz.”(Gz.M.K.A.) Ve bu nedenle  “Türk Çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.”(Gz.M.K.A.) diyen; millî istiklâlimiz ve ulusal istikbalimiz için nice nice veciz öğütlerde bulunan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğiyle coşup şahlanan şanlı şehitlerimizin ve kahraman gazilerimizin o Kuvayı Millîye ruhuyla oluşan Millî Mücadele çabalarıyla İnönü’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da ve yurdun her bir sathında elde edilen zaferlerin ardından kurulan bu güzel Türkiye Cumhuriyeti’mizi ilelebet yaşatabilme sorumluluğunun bilincini ve sevgisini gönlünde hissetmeye başladığı gündür 19 Mayıs.. Bu güzel gün, bu ulvi 19 Mayıs; Türk Gençliğinin Ulusal Tam Bağımsızlık bilincini kavraması, bu güzel Vatanımızın geleceğinin sorumluluğunu anlamasının ve de hepimizce sahiplenilmesinin idrak günüdür.!

Bu güzel 19 Mayıs’ın bilinmesi ve yine de dillendirilmesi gereken önemli bir yönü daha vardır: Mustafa Kemal Paşa “Benim Doğum Günüm 19 Mayıs’tır.” (Gz.M.K.A.) dediğinden, hem düşman işgalinden kurtuluştan yeniden kuruluşa, yani Türkiye  Cumhuriyeti’mizin oluşumuna yönelişimizin günüdür, hem de eşsiz kahraman büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün doğum günüdür bu güzel 19 Mayıs.. “Başımıza neler örülmek istenildiği ve nasıl mukavemet ettiğimiz ve daha doğrusu milletin arzu ve emellerine uyarak ve onun yardımıyla nasıl çalıştığımız görülmeli ve gelecek kuşaklar için ibret ve uyanıklığı gerektirmelidir. Zaten her şey unutulur. Fakat, Biz, her şeyi gençliğe bırakacağız. O gençlik ki, hiç bir şeyi unutmayacaktır; geleceğin ümidi, ışık saçan çiçekleri onlardır. “Bütün Ümidim Gençliktedir.” (Gz.M.K.A.) veciz sözüyle gençliğin değerini, gençliğin önemini dile getiren büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü gönülden anma, anlama ve öğütlerinden ilham alma ve yarınlarda bu güzel vatanı savunmaya ve yüceltmeye and günüdür 19 Mayıs.. Bu güzel gün; yarınlarımıza ışık tutan ulusal bir bayram günüdür.. Bu ulvi gün, “Yurtta Barış, Dünyada Barış.” (Gz.M.K.Atatürk) ilkesini de şiar edinen Atatürk Yolu’nda gitmeye ant içen Gençliğimizin Spor Bayramı Günüdür.. Bu Güzel Gün 19 Mayıs Bayramı’mız; Yurdumuzun, Ulusumuzun ve Dünya insanlığının huzuru, sağlığı, refahı ve dünya barışın devamlılığının da temennisi günüdür. Kutlu Olsun..

[Okullarımızda bu kutlu güne dair de ulusal bir sorumluluk daha vardır! 19 Mayıs Bayramı için en az üç gün öncesinden tüm öğrencilerce, alanların yetersizliği söz konusuysa, çoğunluk öğrencilerce gereği etkinliğin genel provasının yapılması gerekmiyor muydu?  “Dersler aksıyor!!” diye serzenişte bulunmak isteyenlere sormak lazım: “19 Mayıs çalışması da bir derstir; hem de vatan, hürriyet, Atatürk ve Atatürkçülük bilgisi ve sevgisinin uygulamalı dersi.!”  Öyle değil mi?  Bir de denilebilir ki, 19 Mayıs gösterilerinde, Gençlik saygın gelecektir!”, Cumhuriyet’in, Atatürk İlke ve Devrimlerinin Bekçisiyiz! gibi pankart ve gösteri figürleri daha geniş şekilde de yer almalı; şarkılarımız, türkülerimiz zenginse de bu güzel bayram gününe dair yeni yeni yerli müzikler geliştirilip millî bayramlarımızda öncelik taşımalıdır. Ve hatta  “Dağ başını duman almış/Gümüş dere durmaz, akar./Güneş ufuktan şimdi doğar;/Yürüyelim arkadaşlar..” (Gençlik Marşı-Ali Ulvi Elöve)  dizeleriyle oluşan Gençlik Marşı’nın söylenilmesi unutulmamalıdır.]

Okullarımızda Büyük Atatürk’ün, “Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir. Cumhuriyet’i biz kurduk; onu yükseltecek ve sürdürecek sizsiniz.” (Gz.M.K.A.) diyerek gurur duyduğu gençliğimiz; Türklük, Atatürk ve Atatürkçülük, bayrak, vatan, bağımsızlık bilinci ve sevgisiyle çok iyi eğitilmelidir;  ilimde, teknikte ve her türlü kültürel ve sosyal alanlarda çok iyi yetiştirilmelidir.. Bu nedenlerledir ki, Gençliğimize, İnsanlık tarihi ve millî tarihimiz çok iyi öğretilmelidir. Gençliğimiz, dünün işgalcisi ve o şer Sevr paylaşımı özlemcisi olan o haçlı emperyalizmin ve  Türklüğün düşmanı sinsi işbirlikçilerinin takkiyelerine, şirin söylemli şer entrikalarına yanılıp kanmasın; koyun postuna bürünen canavar ruhluların dost görünümlü oyunlarına aldanmasın.! Gençliğimiz, bu bilinçle Ulusal Egemenlik yolumuzun başlangıcı sayılan 19 Mayıs’ın Bayram’ını da coşkuyla kutlasın.. Bu güzel bayram coşkusu esnasında Millî Mücadele’mizin önderi Atatürk’e, Şanlı Şehitlerimize ve Kahraman Gazilerimize minnettarlığımız asla unutulmasın, unutturulmasın.!

Ve çünkü; 19 Mayıs; o sinsi emperyalist haçlı Batılılarca tarih sahnesinden indirilmek istenilen şanlı Türk Ulusumuzun aydınlık ufuklarının karartılmaya çalışıldığı bir esnada, Çanakkale Savaşları’nın Anafartalar Kahramanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın bu güzel vatanın düşman işgalinden kurtuluşu için Samsun’a ayak basmasıyla ulusal tam bağımsızlığımıza yönelebilme azminin yeniden parıldamaya başladığı ulvi bir gündür.. 19 Mayıs, Dünyaya medeniyetin yayılmasını sağlayan Türk’ün hurafeler girdabına kapılıp oluşan gaflet ve dalaletler sonucu maruz kalınan o haçlı emperyalizmin köhnemiş esaret ağlarını yeniden kopartıp tarihin çöplüğüne atmaya yönelişinin günüdür..

Türk tarihimizin kara bir sayfası sayılan Mondros Mütarekesi’nin (30 Ekim 1918) şer dayatmalarıyla, o şer Sevr (10 Ağustos 1920) entrikalarıyla paylaşıma uğrayıp yıkıma maruz kalan son Cihan İmparatorluğu Osmanlı’nın yönetim merkezinin yeri olan şehirler şehri güzel İstanbul’umuzun kısa sürede Birinci Dünya Savaşı’nın galibi o emperyalist devletlerin kirli süngülü askerlerince denetim altına alınmasının şaşkınlığı ve hüznü sürerken, 15 Mayıs 1919’da Yunan Ordusu’nun (İzmir’deki Rumların şenlik ve alkışları arasında) güzel İzmir’e çıkartma yapması ve ardından bu güzel yurdun dört bir yandan işgale uğraması da acı üstüne yeni acılar ekleyiverdi.!

[Ne hazindir ki, yunan askerleri güzel İzmir’e gelmeden önce, İstanbul Hükümeti’nce İzmir’e haber salınır yunan askerine karşı konulmasın diye.! Yahu bunlar pikniğe mi geliyorlardı; üzüm, zeytin toplama yardımına mı geliyorlardı ellerinde silahla!? Besbelli ki, baskıya, zulme,  işgale geliyorlardı!! Bu gaflet, bu dalalet, bu basiretsizlik niyeydi, hangi akla hizmetti?! Cihan İmparatorluğu günden güne erirken koltukta oturma hırsı mı, saltanatı devam ettirme arzusu mu ağılıktaydı.! Belki de Mütareke anlaşmasının tüm yurdu işgal etmelerine  açık yol bırakan 7’nci maddesinden çekiniliyordu herhalde!! Ki,“Canavar, eğer kuzu sakin durursa belki kuzuyu yemekten vazgeçer!!” gibisinden bir anlayış hakimdiyse, bu anlayış hem büyük bir gafletti hem de bu vatana ihanetti ihanet!! Gerçi Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında, İstanbul Hükümeti’nde ve emrinde bulunan  kimileri, manda severliği hüner sanan Anzavur Ahmet gibiler Türklüğün düşmanları da “düşmanlık”ta adeta  dış düşmana destek yarışçısı gibi değil miydiler?!]

“Cihan İmparatorluğu Osmanlı, ne çektiyse dış düşmanlardan ziyade o düşmanın işbirlikçisi kumpasçı iç düşmanlardan çekmiştir.!”  (Saray’a, padişahlığa gelenlerin aile bağlarının yapısı da bu olaylara adeta zemin hazırlayan unsurlardandı sanki.!  Kimi Padişahlarca önemsenmeyerek başlatılan bu durum, şehzadelere yönelik taht kavgalarının temel nedenlerinden önceliklisi  değil miydi?! “Ya İstiklâl, ya ölüm!” (Gz.M.K.A.) parolasıyla Anadolu’ya geçerek başlattığı Millî Mücadele ile ülkemizin işgalden kurtuluşunun ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’mizin kuruluşun baş mimarı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dünden yarınlarımıza ışık tutarak yol gösteren o ünlü “Gençliğe Hitabe”sinin son sözündeki “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”(Gz.M.K.A.) sözünde, sanki bu durum da eleştiriliyor, gereği uyarı yapılıyor gibiydi.!)  Ki, o işgal günlerinde o işgal güçlerinin isteklerinin Sarayca yerine getirilmesi niyeydi? Bu teslimiyetçilik tutumu asla benimsenemezdi..

Ecdat emaneti bu güzel Vatanımızın o haçlı emperyalist düşmanların işgalinden kurtuluşu için caba sarf edilmesi gerekirken, “halka yardım edilecek!” kisvesiyle, düşmanın sinsi istekleri, şer dayatmaları doğrultusunda bu güzel ülkenin işgaline kolaylıklar sağlanırcasına o işgalci emperyalist devletlerce halkın kandırılması, yurttaşımızın adeta uyutulması için oluşturtturulan, “Heyet i Nasiha”(!) denilen  o nasihat kurnazlarıyla Anadolu halkının dinsel içerikli şirin söylemlerle kandırılmasına dair (kimilerince akil insanlar(!) diye tanımlanan) o “Nasihat Heyetleri”nin, İzmir’in işgalinden önce’ Anadolu’ya salınması kimin hayrınaydı, neyin senaryosuydu?! Cihan İmparatorluğu Osmanlı’nın bu güzel yurdunun ebediliği için bu işgale karşı duruşlar sergileyebilecekleri tahmin edilenlerin bile hain göstertilmesi, uyduruk varsayımlarla ihbar edilen  o Aydınlarımızın, Askerlerimizin tutuklanarak Malta’ya sürgün edilerek, İstanbul Bekirağa Zindanı’na hapsedilerek etkisizleştirilmesi oyunları da neyin nesiydi?!

Ne hazindir ki, 1919’un Mayıs’ında işgal güçlerinin askerlerince İstanbul’da birçok Osmanlı aydınının, kimi Osmanlı subayının tutuklandığı ve hatta İngilizlerce Mustafa Kemal Paşa’nın da tutuklanacağı söylentileri de yayılmaya başlamıştı.! Güzel İzmir’in işgal edilişine ve işgalin ilerleyişi durumuna Anadolu kan ağlıyordu.! “Ulusal egemenlik; milletin namusudur, haysiyetidir, şerefidir.”(Gz.M.K.A.)  diyen bağrı yanık Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’dan bir an önce ayrılıp Anadolu’nun bağrına ulaşmak istiyordu.. O günlerde Saray’ın kendisi kuşatma altındayken ülkenin esaretten kurtulmasını Saray’dan bekleyenlerin yanılgısına bir de düşman cemiyetlerinden medet umma yanılgısı da ekleniverdiydi.! Kimileri İngiliz yandaşlığından, kimileri ise  Amerikan mandacılığından medet umuyordu.! Oysa bu güzel Anadolu’muz, o vahşi aç kurtlar sofrasında bölüşülüyordu.!

Vaktiyle dört kıtaya nam salan, üç kıtada at koşturan ve bugün medeniyet taslayan o haçlı Batı’nın Orta Çağ karanlığından aydınlığa geçişine katkı sağlayan Cihan İmparatorluğu Osmanlı’nın içine düştüğü, düşürüldüğü bu durum çok hazindi.! Cihana yayılan hükümranlığı hükümsüzleşiyor, hasta adam misali eriyordu.! Bu nedenle Samsun ve yöresinde, yöre insanın bir kısmı, kendilerini ancak yine kendilerinin koruyabileceği anlayışıyla o saldırgan rum ve ingiliz yandaşı çetecilerine karşı kendi aralarında birliktelik sağlamaya yöneliyorlar; rum ve işgal yandaşı çetelerinin saldırılarına bazen ferdi bazen de birliktelikle karşı durmaya çalışıyorlardı.. Bu nedenle Samsun yöresindeki Rumlarca, İngiliz askerlerince İstanbul’daki işgalci İngiliz heyetine, yöre insanlarınca kendilerine baskı yapıldığına dair şikayetler gitmeye başladıydı..  Bunun üzerine İngiliz heyeti, İstanbul Hükümeti’ni ve Padişahı uyarıyor, yöreye, Samsun ve civarındaki bu olayları önleyecek bir heyetin gönderilmesini diretiyordu.!

Mütareke’nin imzalanmasına karşıydı Mustafa Kemal Paşa.. Hele o Mütareke gereği dağıtılan ve silahları düşmana teslim edilen onca birliklerden terhis edilen askerler beldelerine, köylerine giderken boyunları büküktü.! Mütareke gereği  Suriye’deki Birliği lağvedildiğinden boşta bulunan Mustafa Kemal Paşa, bu durumu öğrendiğinden, böyle bir görev  yetkisinin kendisine verilmesinin sağlanılması için subay  arkadaşlarından da  destek istemişti..  Öğrencilik yıllarından beri Cumhuriyet yanlısı olduğu bilinen Mustafa Kemal Paşa’ya görev verilmesinde kaygılar duyuluyorduysa da, Padişahın zor durumda olduğunu sezinlemişti ve görevin kendisine verilmesini sağlamıştı.. Birçok İngiliz savaş gemilerinin kimi top namluları saraya çevrilikti.! Sarayın denize bakan bir camdaki örtülü gibi duran perdenin aralığından bu durumu fark eden Mustafa Kemal Paşa, kendisine verilecek görevi, üstün yetkilerle donatılırsa daha kolay ve etkili bir biçimde yapabileceğini ısrarla anlatmış, adeta dayatmıştı ve bu ısrarının üzerine, Samsun’a gitmenin yanı sıra 9’uncu Ordu Müfettişliği ve denetimcilik görevini de edinmişti.. Ve böylece, üstün yetkilerce donanan  Mustafa Kemal Paşa, mahiyetiyle birlikte Bandırma Vapuru’yla Samsun’a gidecekti..

Dört kıtaya ün salan, Üç kıtaya atının nalıyla medeniyet taşıyan Cihan İmparatorluğu Osmanlı, avcıların ağ tuzağına yakalanmış yaralı bir aslan misali adeta farelerin yardımına muhtaç durumuna düşürülmüştü.! Maliye çökmüş (ki, maliye bakanı bir ermeni asıllı Osmanlıymış!), harici ve dahilde toplam On ayrı cephede savaşıldığı için savaşın yorgunu ordunun gücü azalmış, yokluk, sefalet durumu, araç gereç-silah ve cephane yetersizlikleri yüzünden askerin direnci zayıflatmıştı.. Bu dayatmacı, bu işgalci düşmanları Çanakkale’de büyük bir hüsrana uğratan Türklüğün  o büyük destansı zaferi sayılan ÇANAKKALE ZAFERİ’mize rağmen müttefiki olunan  Almanya’nın yenilgisi ile birlikte Birinci Dünya Savaşı’nın mağlupları arasında yer alındığından İngiliz, Fransız ve Rus devletlerinden oluşan bu galip devletlerce düzenlenen o şer Mütareke dayatmalarına maruz kalınmış, adeta işgale kapı aralanmıştı.. (30 Ekim 1918)

Bu aç kurtlar sofrasına, sonradan, Amerika da dahil olmuştu.!

(O Amerika ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’mizin ulusal bağımsızlığını Lozan’da tanımadıydı!! (Lozan Konferansı-24 Temmuz 1923)  İşte o Amerika budur; sinsidir, haindir.! Ki, o emperyalist Amerika, kendi İç Savaş’ını topla tüfekle bastırıp, yani  tarımda köleliğin kaldırılmasını isteyen 11 güney eyaletinin başkaldırışıyla 1861’de başlayıp 1865’te Kuzey eyaletlerin yani Wasington’daki yönetimin galibiyetiyle biten o “Eyaletler Arası Savaş”ın ardından, ki bu süreç esnasında Osmanlı’yla dostluk ilişkilerini ilerleten ABD, Osmanlı topraklarında siyasi temsilcilikler açmaya ve misyonerlik faaliyetlerini ilerletmeye başlamıştı.. Ve hatta 1863’te İstanbul’da Robert Kolej açmıştı erkek öğrenciler için.!) İşte o Amerika, 1866’dan beridir Türklüğün dağılışının, Cihan İmparatorluğu Osmanlı’nın yıkılışının ve Doğu’nun Ermenilere verilişinin, Arap çöllerindeki kara altın olan petrolü elde etmenin peşindeydi.! (Oysa bizim askerlerimiz, Kore’de (1950-1953 yılları süresinde) Amerika için ölümüne mücadele ettiydi.!)

Ne hazindir ki, o işgal yıllarında o emperyalistlerce, Cihan İmparatorluğu Osmanlı’ya adeta müstemlekelik dayatılıyordu.! Buna karşın, Mustafa Kemal’in ve silah arkadaşlarının gönüllerindeki Kuvvayı Millîye ruhunun kıvılcımları içten içe yükseliyor, bir an önce Anadolu’ya geçmek isteniyordu.. Bu nedenledir ki, bu tarihi gün 19 MAYIS; o düşman işgalinden ‘kurtuluş’a  ve yeniden ‘hürriyet’ için ulusal bağımsızlığı temin edişe  ve ebedi var oluşa yöneliştir..   

Türk’ün şanlı zafer destanı Çanakkale Savaşları’nda büyük bir hezimete uğrayan o haçlı emperyalist batılıların ücretli askerlerinin 1919 yılında, meydanı boş bulmuşçasına İstanbul sokaklarında süngülü silahlarıyla serbestçe gezinmelerine, insanımıza kötü davranmalarına; düşman savaş gemilerinin İstanbul’da, Saltanat’a gözdağı verircesine Boğaziçi’nde demir atmasına çok üzülüp vicdanının derinliklerinden gelen kahır giderici bir sesle “Geldikleri gibi giderler!” (G.M.K.A./13 Kasım 1918) diyerek o şer Mütareke dayatmasını, bu esaret antlaşmasını lanetleyen ve bir an önce bir yol bulup Anadolu’ya geçerek sömürgeci haçlı emperyalizmin o şer işgaline karşı Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’ne başlamayı ve Ulusal Bağımsızlığa kavuşmayı amaçlayan Mustafa Kemal Paşa, 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan Bandırma Vapuru’yla Karadeniz’e açılacaktı..

Bandırma Vapuru 16 Mayıs sabahı İngilizlerce Şişli Rıhtımı’nda durdurulup arama yapılmıştı.. Bir telaşlı arayışın ardından  vapurdakilerin kimliklerini kontrol etmişler.. Etrafa yine bakındıktan sonra vapura seyir izni vermişlerdi.! Ve böylece vapur öğle surlarında rıhtımdan ayrılabilmişti.. Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa, o arama esnasında Bandırma Vapuru’nda değildi.. Vapur, ağır ağır yol alırken bu geminin baş yolcusu Mustafa Kemal Paşa’nın henüz Bandırma Vapuru’na gelmeyişi Vapurda bulunan arkadaşlarını epeyce endişelendirmişti.! Mustafa Kemal Paşa’nın Bandırma Vapuru’na bineceği biliniyor ve binmesi kesin bekleniyordu.. Bandırma vapuru ağır ağır ilerliyorsa da henüz Mustafa Kemal Paşa’nın akıbetinden bir haber olmamasına ve bir gecikme olmasına rağmen yine de vapura geleceğine dair sevinçle hüzün karışımı endişeli bir bekleyiş vardı.. Fakat bu gecikmenin uzun sürmesi kuşkuları büsbütün artırmıştı.! “Acaba İngilizlerce tutuklanmış mıydı!?” diye kaygılar oluşmaya başlamıştı.!  Çünkü, o Mayıs’ın ilk günlerinde, Hamidiye gemisinin subayı Amiral Hüseyin Rauf Bey (Rauf Orbay), Mustafa Kemal’e, “İngilizler seni de tutuklayacaklarmış; eğer seni İstanbul’da tutuklayamazsalar gemini yolda batıracaklarmış(!) diye söylentiler var!” demişti..  Bu söz üzerine Mustafa Kemal Paşa; “İstanbul’da tutuklanmaktansa geminin yolda batırılmasını yeğlerim. En azından gemi batarsa yüzerek karaya çıkmak, Anadolu’nun bağrına ulaşarak kurtuluşa yönelebilmek imkanı vardır!” (Gz.M.K.A.) demişti..

Mustafa Kemal Paşa, Beşiktaş’ta oturan annesinin yanına vedalaşmaya, Annesi Zübeyde Hanım’ın hayır dualarını almaya gitmişti..  Vapur Kız Kulesi önlerinde seyir halindeyken Mustafa Kemal Paşa bir motorla yanaşarak Bandırma Vapuru’na çıktı ve böylece İstanbul’dan kazasız belasız Karadeniz’e açılarak Samsun yolculuğuna başlanıldı..

Bandırma Vapuru, kendini takip eden bir İngiliz gemisinden uzaklaşmayı başarmıştı.. Sinop’a uğranıp bilgi alış verişinde bulunulacaktı.. Akşamın karanlığına denk gelen bu yolculuk esnasında Sinop’a varan güzergahın İnebolu civarı sahili kesimindeki tepelerde ışıklı gösteriler, fener işaretleri dikkat çekiciydi..  Fakat kuşku da duyulmuyor değildi.!

Deniz yolculuğu esnasında vakit çok geç olmuştu.! Bandırma Vapuru’nun emektar kaptanı İsmail Hakkı Bey (İsmail Hakkı DURUSU), sahilden yansıyan durumdan kuşkulanmıştı.! Gecenin bu zifiri karanlığında çakan fener işaretleri, ağaçtan meşaleler adeta kayalıklı sahile, kayalıklı kıyıya ısrarla davetkarlıkta bulunulması niyeydi, neyin nesiydi?!  Kıyıya doğru seyir ederken ışıklı tepelerden Bandırma Vapuru’na doğru silah atışları neyin belirtisiydi?! Bu ışıklı kalabalığın kendilerinin karşılanılmasına geldikleri sanılırken silahlı saldırıya maruz kalınmıştı.! Meğerse bu ışık cümbüşleri, fener çakışları bir aldatmacaymış, bir tuzakmış.! İngiliz yandaşlarınca deniz fenerlerinin yerleri önceden değiştirilmiş, liman olmayan kayalık yerlere bu çakma fenerler yapılmış Bandırma Vapuru kayalıklara çarpsın, parçalansın, Mustafa Kemal Paşa Samsun’a ulaşmasın diye.! Bu nedenle başka bir kazaya belaya maruz kalınmadan sahilden uzaklaşmak için deniz içine manevra yapılıp oradan Sinop Limanı’na ulaşıldı.. Burada yapılan görüşmelerin ardından  kara yoluyla Samsun’a gidilmek istenildiyse de yolların bozuk olduğu, karadaki yolculuğun ise denizden daha güvenli olmadığı söylenildi.! Bu yüzden yine deniz yoluyla  Samsun’a yöneldiler.!

Köhne Bandırma Vapuru’nun baş yolcularından sarı saçlı, mavi gözlü yolcusu Mustafa Kemal Paşa, hürriyete kavuşmanın kararlılığıyla yapılan kahırlı, endişeli, meşakkatli bir yolculuktan sonra 19 Mayıs gününün sabahı günün ışımasıyla birlikte Samsun’a vararak Ulusal Utku’nun onurlu mücadelesini başlattı.. Bu nedenle 19 Mayıs, Ulusal Zafer’imizin başlayışı günüdür.. 19 MAYIS; Millî Mücadele’ye ve ulusal bağımsızlığa yöneliş günüdür.. Bu nedenlerledir ki, Cumhuriyet Tarihi’miz 19 Mayıs ile başlar.. Türklük tarihimiz ise sadece Osmanlı’yla, sarayla saltanatla sınırlı değildir, çok eskiye dayanır, insanlık tarihinin başlayış çağlarına kadar uzanır..

19 Mayıs, kutlu bir gündür! Bu tarihi günün önemini çok iyi bilmeliyiz. Unutulmamalıdır ki, bugün ve yarınlarda da yine o haçlı emperyalizmin dünkü o sinsi şer entrikaları ülkemizin ve ulusumuzun üzerinde kara bulutlar gibi dolanacaktır.! Bu nedenlerledir ki,  Büyük Atatürk’ümüzün önderliğiyle coşup şahlanan şanlı şehitlerimizin ve kahraman gazilerimizin ulusal mücadeleleriyle elde edilen bu şanlı ulusal bağımsızlığımıza, kanla irfanla kurulan Türkiye Cumhuriyeti’mize, Cumhuriyetin kazanımlarına, rengini şehidimizin al kanından alan ay yıldızlı şanlı al bayrağımıza, ecdat emaneti bu kutsal Vatan toprağımıza, millî bağımsızlığımıza ve ulusal tam bağımsızlığımızın ekonomik temeli sayılan ulusal yatırımlarımıza ve ulusal üretimimize, ulusallığımıza ve millî bütünlüğümüze, Millî Eğitim’imize ve ulusal kültürümüze yönelik o emperyalist şer entrikalara karşı daima uyanık olmalıyız..

Ülkemizin dirliğini, ulusumuzun birliğini bozup yeniden paylaşım senaryoları peşinde koşuşan o haçlı emperyalistlerin ve kurguladıkları işbirlikçilerinin şirin söylemlerine, AB güdümlü sinsi kurgulara, AB serabına, AP dayatmalarına, Sevr uzantısı BOP tuzağına, DAD (Dinler Arası Diyalog) senaryolarına vb emperyalist  şer oluşumların kirli entrikalarına, o haçlı emperyalizmin sinsice güdülediği Truva atlarına aldanmayalım.! Hilafet ve saltanat severlerin takiyeli söylemlerine kanmayalım ki, eskinin o gafletine, o acı günlerine bir daha düşmeyelim.! Tarihteki nice Türk Devletlerinin, Türk İmparatorlukları’nın harici ve dahili entrikalarla yıkıldığını asla unutmayalım! Unutturmayalım.!

Millî Eğitim’imize yönelik farklı uygulamalar, Atatürk zamanından beridir okunan Andımız’ın 2013 ekiminde kaldırılması, Müfredattan Atatürk övgüsü ve vatanperverliği konularının çıkarılması, Türklüğe, Türkçe’ye, TC’ye yönelik karşıt tutumlar; kimilerine göre “ bütünsellikten çözülüm” denilen “çözüm”ü övmeler, değişimi- (eskiye) “dönüşüm”ü güzel göstermeler, hilafet ve saltanatı özendirircesine “Yeni Osmanlıcılık” söylemleri ve hatta o emperyalist Batı’nın  ve uzantılarının bu güzel yurdumuza yönelik cehaleti, esareti, mandalığı güzel gösterme safsatası  bir hayra alamet değildir.! İşgal yıllarının o şer entrikaları, yunanlıların, rumların, ermenilerin, mandasever yerli işbirlikçilerinin ve sarayın, sadrazamın yanlışlarına aldanan kimi gafil çıkarcıların, o hainlerin o nice mezalimleri nasıl unutulur.?! 19 MAYIS’ın tarihi önemini utmayalım!  ‘19 Mayıs’ları anlamını, önemini bilerek daima coşkuyla kutlanmalıdır.. Çünkü 19 Mayıs; düşman işgalinden Kurtuluş’a ve yeniden Kuruluş’a, yeniden Millî Egemenlik hakkını elde etmeye yöneliştir..  Bu nedenledir ki, 19 Mayıs, saraydan sultandan arınıp Parlamenter sisteme dayalı “TBMM’nin (Türkiye Büyük Millet Meclisi) oluşumuna ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşu”na  ve ecdat yadigarı bu güzel vatanımızın ebedi var oluşunun teminine, hürriyete ve Cumhuriyete yöneliştir..    

Tarihimizi, kültürümüzü gençliğimize özenle, sevgiyle iyi kavratalım ki, Türk Gençliği, gençlik heyecanıyla, eskiden yaşanılan o yanılgıların acıları ve yıkıntıları unutulmuşçasına bir  yanılgıya düşüp yabancı hayaller peşine sapmasın.! Türklük’ün düşmanlarının bir öyle bir böyle görünümlü sinsi şirin söylemlerine, takkiyecilerin tilki kurnazlığına gençliğimiz asla kanmasın!  Karşı devrimi amaçlayan misyonerlerin ve o haçlı emperyalizmin işbirlikçisi yobazların tuzağına düşülmesin! Türk Gençliği; o haçlı Batı’nın vahşi kapitalizm tuzağı IMF entrikalarına aldanmasın, o haçlı emperyalizmin şirin söylemli şer içerikli AB masalına aldanmasın, o haçlı irticanın yapay çiçekleriyle kamufle edilmiş DAD (Dinler Arası Diyalog)

girdabına saplanmasın! Sevr uzantısı BOP tuzağına düşülmesin! Emperyalizmin içimizdeki dost görünümlü takkiyeci işbirlikçilerinin şer içerikli şirin söylemlerine kanılmasın.!  “Türk; Öğün (düşün), Çalış, Güven.”(Gz.M.K.A.) diyen Büyük Atatürk’ün “Vatan, Menfaatten Üstündür!” (Gz.

M.K.A.) öğüdü hiçbir zaman unutulmasın..

“Millî Mücadelelere şahsi hırs değil, millî ideal, millî onur sebep olmuştur.” (Gz.M.K.A.)  Çünkü, “Vatanın bütünlüğü, milletin istiklâli tehlikededir.” (Gz.M.K.A.). Bu nedenle,“Milletin İstiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” (Gz.M.K.A.) (22 Hazıran1919-Amasya Genelgesi) Bunun içindir ki,  Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün düşlediği millî kurtuluşa dair kongreler

ve Meclis’in oluşumu ve Millî Mücadele’nin başarılması için halkın bilgilendirilmesine de gerek vardı.. Çünkü, “Millî emeller, millî irade yalnız bir şahsın düşünmesinden değil, bütün millet fertlerinin arzularının, emellerinin bileşkesinden ibarettir.” (Gz.M.K.A./1923) yani bu ulvi mücadelenin temeliydi millî dayanışma.. Ki, büyük Atatürk, “Rica ile, merhamet dilenmekle bir millet ve devletin şeref ve istiklâli kurtarılamaz. Türk milleti, gelecek nesiller için bunu unutmamalıdır.” (Gz.M.K.A.) Hangi istiklâl vardır ki, yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir.” (Gz.M.K.A./1919) diye uyarıyordu..  Bu da gösteriyordur ki, yabancıya hizmetle, yanlış siyasetle doğru sonuçlar elde edilemez.!  Ki, “Müslümanları halife (ve hatta Osmanlı!) hülyalarıyla hâlâ oyalamaya ve aldatmaya çabalayanlar, yalnız ve ancak Müslümanların ve özellikle Türkiye’nin düşmanlarıdır.” (Gz.M.K.A.) “Türkiye Cumhuriyeti’mizin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk’ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün Batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk çocuğu, o kabahat senin değil(!), senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur.” (Gz.M.K.A.)

“Ay yıldızlı al bayrağımızı çok sevmek!” demek; bu Vatan toprağını gönülden çok sevmek demektir, ay yıldızlı al bayrağımıza, ulusal bağımsızlığımıza, Cumhuriyetin kazanımlarına, ulusal yatırımlarımıza ve millî sanayimize onurluca dürüst sahip çıkıp Türklüğün kahramanları şehit ve gazilerimizin kutsal emaneti bu vatan toprağına kem gözle bakanlara karşı ulusal azimle karşı durmaktır, öyle değil mi?! Dünün o işgalci emperyalistlerin, bugün ve yarınlarda da Atatürkçü Gençlik’in Mustafa Kemal gibi kendilerine engellemeler yapabileceklerinin kaygısındadırlar.! Görünen durum buyken, kimilerince sanki birilerinden destek edinir gibicesine, bir yandan “dindar-kindar gençlik” yetiştirmekten bahsedilirken, diğer taraftan “Atatürkçü Gençlik” yetiştirilmesinden uzaklaşılması(!) ima edilircesine bir anlayışın ileri sürülüş görüntüsünün gafı neyin nesidir!?

Büyük önderimiz;  “Bir memleketin, bir memleket halkının düşmandan zarar görmesi acıdır. Fakat, kendi ırkından büyük tanıdığı insanlardan vefasızlık, felaket görmesi ondan daha acıdır. Bu, kalp ve vicdanlar için onulmaz yaradır.”(Gz.M.K.A.) diyerek tarihte yaşanılan onca gaflet ve ihanetleri dillendirmektedir. Ve bundandır ki, Türklüğe, Türk yurduna ihanet etmeyi “manda!” görevi bilen hainlerin, Truva atlarının, dost görünümlü namertlerin, koyun postuna bürünmüş çakal misali şirin söylemli sinsi şer eylemlerine, takkiyeci söylemlerine adlanıldığı için oluşmamış mıydı nice acılar, yıkımlar?! Tarihin çöplüğündeki o nice Türk İmparatorlukları ve o nice Türk Devletleri çözülmeye, açılıp dağılmaya, değişip dönüşerek(!) yıkılmaya maruz kalmamışlar mıydı?!

Ki, büyük Atatürk, geçmişin benzeri yanılgılarına bir daha düşülmemesi için bakınız ne diyor; “Efendiler, sırası gelmişken aziz milletime şunu tavsiye erdim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın!” (Gz.M.K.A.) Unutulmamalıdır ki, dahili düşmanlar harici düşmanlar gibi koyun postuna bürünmüş çakallar, sırtlanlar gibidirler, güvenilmemesi gerekenlerdir! Bunun içindir ki; “Cumhuriyet fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister.” (Gz.M.K.A.) öğüdü de çok iyi anlaşılmalı ve gereği dürüstçe dosdoğru uygulanmalıdır!

Özgürlüğün, Bağımsızlığın çok büyük bir önem arz ettiğini belirtircesine “Özgürlük ve Bağımsızlık benim karakterimdir.”, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” diyen Ulusal Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yolunda laik bilinçli Atatürkçü Gençlik yetiştirilmelidir.. Çünkü, o haçlı emperyalizme karşı yapılan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nin utkusuyla kurulan Lâik, sosyal bir hukuk devleti olan Atatürk Cumhuriyeti’mizin aydınlık yarınlarının teminatı Atatürkçü Gençlik’tir, Atatürkçü bireylerdir ve bu güzel vatanın yücelmesine azimle dürüstçe katkıda bulunan çalışkan yurttaşlarımızdır..  Ki, Cumhuriyet’imizin “Onuncu Yıl Nutku”nda büyük bir içtenlikle “Ne Mutlu Türk’üm Diyene!” (Gz.M.K.A.) diyerek konuşmasını coşkuyla tamamlayan Büyük Önder Atatürk; Türklük tanımında, “Kendini Türk hisseden herkes Türk’tür.”, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye Halkına Türk Milleti denir.” (Gz.M.K.A.) demektedir.

İşgalci o haçlı emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin şer emellerini engelleyen bu felsefeyi saptırmak isteyen harici ve dahili bedhahların çeşitli söylemleriyle süre gelen o sinsi şer entrikalara aldanmamak için Atatürk’ün öğütleri ve Atatürkçülük çok iyi anlaşılmalı ve daima dürüstçe dosdoğru uygulanmalıdır..

Dünün işgal günlerinde, ülkenin işgalden kurtuluşu, vatanın bağımsızlığı için canı pahasına uğraş veren Mustafa Kemal’in, işgal yıllarındaki o esarete, onca eziyete maruz kalan bağrı yanık milletimize kötü gösterilmesi ve Mustafa Kemal’e yandaşlık yapılmasının vatan hainliği diye ilan edilmesi neyin nesiydi!? Dünkü gibi bugün ve yarınlarda da Mustafa Kemal Atatürk’ü eleştirip kötü göstermeye çalışanlara sormak lazım: “Siz, sizler, İşgalci o düşmanın ve işbirlikçilerinin yaptığı onca vahşiliği, onca mezalimi, ihaneti söylemekten neden kaçınıyorsunuz; niye gizliyorsunuz!? İşbirlikçilerin hilekârlıkları, namertlikleri ortaya çıkar, işgalden kurtuluşumuzun ve Cumhuriyet’imizin kurucusu büyük insan Gazi Mustafa kemal Atatürk’ün ise vatanperver çalışmaları bir kez daha kanıtlanır diye mi?”

Ulusal Kurtuluşumuza, Ulusal Bağımsızlığımıza yönelişimize önderlik yapmasından dolayı daima minnettar kaldığımız büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün resminden, isminden ve öğütlerinden daima gurur duyulmalı; o güzel Hitabe’sinden, veciz öğütlerinden daima ilham alınmalıdır.. Bu kutsal Vatan Toprağına, kıyılarımıza-Ada’larımıza, Ay yıldızlı al Bayrağımıza ve Ulusal Tam Bağımsızlığımıza daima onurluca sahip çıkılmalıdır..

Çok iyi bilinmelidir ki, Atatürkçülük sadece laf üretmek değil, bu güzel vatanın ebedi varlığı ve bağımsızlığı ve milletin huzur ve refahı için azim ve dürüst çaba gerektirir.. Çünkü, ATATÜRKÇÜLÜK; Atatürk İlkeleri’ni ve Atatürk Devrimleri’ni, Atatürk’ün öğütlerini, Türkiye Cumhuriyet’imizi ve Cumhuriyet’imizin kazanımlarını daima içtenlikle benimseyip ulusal bilinçle onurluca korumak, savunup yaşatmak ve yüceltmektir ve de  Atatürk Yolu’nda dürüst çalışarak yurdumuzun kalkınmasını, ulusumuzun huzur ve refahını çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmaktır; gericiliğe, sevr bölücülüğüne, hilafet ve saltanat gafletine ve o sinsi haçlı emperyalizmin ve işbirlikçilerinin sinsi şer entrikalarına daima bilinçle ve onurluca karşı durmaktır!

Bizim gençliğimiz önder Atatürk’ümüzü iyi anlayıp Atatürkçülük bilinciyle Atatürk yolunda gururla, ilimle özde ilerlesinler.. Gözlemledikleri sosyal, siyasal ve ekonomik aksaklıkları fikirleriyle, ilimleriyle belirtebilsinler ki bugünden yurtseverlik bilinci ve sevgileri gelişip pekişsin. Gençliğimiz çok iyi bilinçlensin ki büyük Atatürk’ün yolundan gitmeyi, Atatürkçülük kavramını hizmette dürüstçe uygulamayı görev edinsin.. Gençliğimiz; takkiyecilerin, manda severlerin, dindar maskeli Türklüğe kindarların şirin söylemli  sinsi şer entrikalarına kanıp aldanmasın.!

Ay yıldızlı al bayrağı yürekten sevmek, gönülden içtenlikle gelen bir sesle “Mustafa Kemalin Askeriyiz!” demek; o haçlı emperyalizme onurluca karşı durmaktır; bu güzel vatanın aydınlık huzurlu yarınları için azimle dürüstçe çalışmaktır.! Bu nedenlerledir ki, şehit ve gazilerimizin kutsal emaneti bu güzel vatan toprağımıza, ulusal sanayimize, millî yatırımlarımıza, Millî Eğitim’imize, kültürel birliğimize, Türklüğümüze ve  güzel dilimiz Türkçe’mize, Atatürk Cumhuriyeti’mize, Ay yıldızlı al bayrağımıza ve millî bağımsızlığımıza yönelik sinsice oynanan sinsi kirli oyunlar tez bozulsun.!  Truva atları durdurulsun.! Düşman işgalinin esaret zulmünden kurtuluşumuzun, ulusal bağımsızlığımıza yönelişimizin ve yeniden kuruluşumuzun, yani bu güzel Cumhuriyet’imizin kuruluşunun önemini dile getiren bu Millî Bayram’larımız, o haçlı emperyalist düşmanı ve yerli işbirlikçilerini utandırırcasına daima coşkuyla, şenlikle içtenlikle kutlansın.!

Bu güzel Vatan’ımızın ve şanlı ulusumuzun “Ulusal Bağımsızlık”ı için ulusal mücadeleyi azim ve kararlılıkla başlatmak ve başarmak  amacıyla Amasya Genelgesi’nin() ardından Erzurum Kongresi (23 Temmuz 1919) ve Sivas Kongresi’ni (4Eylül 1919) yapıp Başkent Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni oluşturup (23 Nisan 1920) fiilen Millî Mücadele’yi başlatan büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve büyük Atatürk’ün önderliğiyle coşup şahlanarak o işgalci haçlı emperyalizme karşı o güç koşullarda, nice yokluğa ve onca yorgunluğa rağmen Çanakkale’de (DenizZaferi-18 Mart 1915 /KaraSiper Savaşları-09 Ocak 1916), İnönü’de(I.-10 Ocak1921/II.-31Mart1921), Sakarya’da(13 Eylül 1921), Dumlupınar’da(30Ağustos 1922) (İzmir’inKurtuluşu-9 Eylül 1922) ve yurdumuzun her bir sathında yılmadan, yorulmadan büyük bir azimle o haçlı emperyalizmin işgaline karşı Millî Mücadele’yi yaparak bu kutsal Vatan’ı, Ay yıldızlı al bayrağın gölgesindeki bu ulvi toprakları bizlere armağan eden şanlı Şehitlerimizi ve kahraman Gazilerimizi daima saygıyla, coşkuyla, minnet ve şükran duygularıyla anıyoruz.. Ruhları şad olsun!

“Türklerin, yurt sevgisi ile dolu olan göğüsleri mel’un hırslara karşı her zaman demirden bir duvar gibi yükselecektir.” (Gz.M.K.A.)  Dün olduğu gibi bugün ve yarınlarda da dünün o şer saldırılarına devam etme peşindeki o düşmana karşı bu karşı duruşlar ancak bilinçle yapıldığında başarı sağlanır. Çünkü o sisi emperyalist düşman, Maviye misali dinsel değerleri de kullanarak entrikalar çevirmeye, kaos oluşturmaya, çağdaş laik Cumhuriyet’i dinsel söylemlerle yıpratmaya çalıştıklarına karşı uyanık olunması için büyük Atatürk’ün; “Tarihimizi okuyunuz; görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar hep din kisvesi altındaki küfür ve melanetten gelmiştir.”(Gz.M.K.A.) öğüdü de iyi anlaşılmalıdır.!  Çünkü o işgal yıllarında, o işgal günlerinde Şeyhülislam Mustafa Sabri gibiler hep dinsel söylemlerle Millî Mücadele’mizi sekteye uğratmaya, o işgalci düşmanlara hizmet etmeye, yaranmaya çalışmadılar mı!?

Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum.” (G.M.K.AA.)Bütün ümidim gençliktedir.” (Gz.M.K.A.) diyen ulusal önderimiz, millî rehberimiz büyük Atatürk, Türk Geçliğinin, Türk evladının daima iyi yetişmesini isterdi.. (Geçmişin yanılgılarının, o acıların bir nedeni de millî eğitimsizlik değil miydi!? Aydınlanmacı padişah II. Mahmut Dönemi’nde (1785/1839) askeri, sosyal ve eğitim alanında oluşan bilimsel yenilikler aydınlanmaya katkı sağladı gibiyse de eğitimde meydana gelen dinsel ve bilimsel eğitim ikiliği kültür çatışmasına yol açtıydı.! İstanbul’da İlköğretim ilk kez erkeklere zorunlu hale getirildiyse de azınlıklar (yabancılar) yasal dokunmazlığa, okul ve okuma koşullarına sahiptiler.! Gerileme ve çöküş dönemlerinde Devlet memurlarının çoğunluğu Türk’ten gayrı unsurlardı, ecnebi devşirmelerdi.!) Bu nedenlerledir ki; “Bir millet irfan (bilim, kültür) ordusuna malik olmadıkça, muharebe meydanlarından ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin payidar (kalımlı) neticeler vermesi ancak irfan ordusuyla kaimdir.” (Gz.M.K.A.) (28 Mart 1923) diyen büyük Atatürk, eğitimdeki birlikteliğin sağlanılması için Tevhid-i Tedrisat’ı (Öğretim Birliği) oluşturdu; ülkedeki bütün eğitim kurumları Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlandı.. (3 Mart 1924) Onca yokluk ve yoksulluğa rağmen bilimsel eğitim ülke sathında yaygınlaştırılmaya çalışıldı sağlam gençlik, sağlam gelecek yetişsin diye..

Gençlik  Gelecektir. (Gz.M.K.A.) “Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel, her şeyden evvel Türkiye’nin istiklâline, kendi benliğine, ulusal geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.” (Gz.M.K.A.)  diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bir öğüdünde yarınlarımızın teminatı sevgili gençlere şöyle sesleniyor; “Gençler! Cesaretimizi takviye ve idame ettiren sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz eğitim ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.” (Gz.M.K.A   “Sizler, yani yeni Türkiye’nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Dinlenmemek üzere yola çıkanlar asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.” (Gz.M.K.A.)

Bilim, bilgi çok önemlidir. İstiklâl Marşı’mızı bile sadece ezbere bilmek yeterli değildir, anlamını da bilmek ve o anlamı dürüstçe dosdoğru uygulamak, yurdumuza o alçakları uğratmamak gerekir! O emperyalist alçaklara şahsi ve siyasi ikballeri için yandaşlığı hüner sananlara, Türklüğe, Türkiye’ye, Cumhuriyetin kazanımlarına ihanet edenlerin entrikalarını, hilelerini tez engellemek gerekir! Ulusallığımızın ve ulusal bağımsızlığımızın öncüsü Büyük Atatürk’ün “Gençliğe Hitabe’sini de, nice veciz öğütlerinin içeriğini de çok iyi bilmek gereklidir!. Vatan için sebat ve azimle çalışmak gereklidir. “Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.. Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” diyerek gençliğimize ve milletimize çok önemli bir öğütte bulunan  Cumhuriyet’imizin kuruluşunun öncüsü büyük önderimiz eşsiz kahraman Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs’ı Gençliğimize Bayram hediye etmesi, gençliğe güvenmesindendir, geleceğimizin yegane güvencesi gençliğimizin olmasındandır.. Gençliğimiz bu güzel Millî Bayram vesilesiyle eğlenip coşarken, yarınları daima aydınlık tutabilmek, o haçlı emperyalizmin sinsi şer engellerini rahatça aşabilmek ve de daima bağımsız yaşayabilmek için dünden yarınlarımıza meşale sayılan 19 Mayıs’ın tarihi önemini de iyi bilmek gerekiyor.. 29 Ekim karşıtlarının, sevr BOP yandaşlarının sinsi söylemlerine, şer entrikalarına adlanılmamalıdır! 19 MAYIS, sadece bir gösteri değil, dünü iyi bilmek ve yarınları doğru belirleyebilmektir.. Dünkü düşmanların şer entrikalarının devam ettiği, aydınlık ufuklarımızı yeniden karartmaya çalıştıkları unutulmamalı, buna göre doğru tedbirler alınmalıdır.! Bu nedenle çok iyi bilinmelidir ki, Cumhuriyetimize, Parlamenter sistemimize, ulusal bağımsızlığımıza dair oylama gaflet ve dalaletine de düşülmemelidir!! Emperyalizmin şirin söylemli Truva atlarının hoş görünümlü sinsi şer entrikalarına, takkiyelerine asla kanılmamalıdır.! Ulusallığımız ve ulusal bağımsızlığımız, Cumhuriyetimiz ve cumhuriyetimizin sağladığı kazanımlarımız, vatan toprağımız her zaman bilinçle ve azimle dosdoğru savunulmalıdır..

Dünden yarınlarımıza Meşale olan 19 Mayıs; işgalden kurtuluştan yeniden kuruluşa yönelik millî bir destandır.. Bu nedenledir ki, ulusal önderimiz Kahraman Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ümüzün  Türklük ulviyetine ve Gençliğe yönelik yazdığı “Gençliğe Hitabesi”ndeki  o görev ve sorumlulukların da bilinciyle yarınlarımızın yetkilileri, Atatürk Cumhuriyeti’mizin yılmaz bekçileri olacak olan değerli  Atatürkçü Gençliğimizin ve aziz milletimizin, bu güzel 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nı ve Gençlik Haftası’nı coşkuyla, saygıyla ve sevgiyle kutlamalıdır.! Yarınlarımızın daima güzel, mutlu ve aydınlık olması temennisiyle laik çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’mizin teminatı Değerli Türk Gençliği’mize ve aziz Ulusumuza Atatürk Yolu’nda başarılar ve esenlikler diliyorum.

19 Mayıs; Atatürk’ü anmak ve de anlamaktır. Bu güzel gün, ulviyete haiz bu güzel Bayram “19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı”mız sevgili gençliğimize, yurdumuza, ulusumuza kutlu olsun! Bu güzel Millî Günümüz 19 Mayıs, bu güzel yurdumuza, aziz ulusumuza ve dünya insanlığına huzur, barış ve esenlikler getirsin.. “İlkemiz, Atatürk’ün İlkesi; Ülkümüz, Atatürk’ün Ülküsü; Yolumuz, Atatürk’ün Laik Çağdaş Uygarlık Yolu’dur.” Bu nedenle Gençliğimizin azmiyle 19 Mayıs meşalesi daima ışıldayacaktır..

Kemal KOÇÖZ / (E.Eğitimci)
ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) Karasu Şubesi Kurucu eski Başkanı